Hafta sonu Ankara’ya oğlumun yanına gitmiştim. Ankara’ya yaptığımız yolculuk her ne kadar kendi özel aracımızla gerçekleşmişse bile, yaşımızın geçmiş olması ve kronikleşmiş bazı şeylerin hassaslık duvarını aştığındaki ortaya çıkardığı şeyler yorgunluğumuzu belirginleştirmişti. Bu durum tabi ki oğlumun evine varınca bir anda sona erdi.
Merak ettiniz belki de. Ne var yani oğlunun evine gittin; oğlunu gördün, hasretin bitti, dinlendin ve rahatladın. Evet doğru ama eksik. Hatta çok eksik. Ankara’ya bu gelişim, bazı şeyleri tekrar gözden geçirmeme vesile oldu. Bana bu gözden geçirme ışığını yakan da Efe’m oldu. Ama Efem’m bir insan değil, bir kedi. Altı aylık bir kedi. Hocam size altı aylık kedi ne hatırlatıp, bazı şeyleri gözden geçirmenize nasıl vesile oldu derseniz anlatayım:
Oldum olası hayvanlardan ürker ve korkarım. Yeni doğan bir kediden kurbanlık koyuna varıncaya kadar, onlara yaklaştığım zaman içime ürpertiler gelirdi. Yine öyle oldu. Ama oğlum Nizar, “Baba bak çok seveceksin, Efe’m bildiğin ya da zihninde oluşturduğun bir kedi değil” dedi ve kucağıma verdi. O kadar güzel bir sıcaklık hissi verdi ki anlatamam. Hani “kedi gibi sokulmak”deyimi vardır ya, işte tam da öyle oldu. Bir anda aklıma insan ilişkileri geldi. Hep önyargılarımız ya da yaşadığımız bir olay, bizi güzellikleri yaşamaktan alıkoyan yersiz çizgilerimiz aklıma geldi. Şu kişi kötüymüş, bu kişi şöyleymiş, bu kişi böyleymiş deyip de insanları tanımadan, sadece duyduğumuz ya da sadece bir olay neticesinde ördüğümüz duvarlar arkasında yaşamı sürdürürüz. Ama Efe’min bu tavrı bana birçok güzelliği yaşamanın kapısını araladı.
Efe’min sevgi diline karşı verdiği cevabın sevgi dili olması çok düşündürdü beni. Hayvan deyip geçtiğimiz bir varlığa gösterdiğiniz sevgi dilli yaklaşımınız ne de güzel bir karşılık bulmuştu. Ama insan ilişkilerinde hep böyle olmaması gerçeği de üzdü bir anda. Son dönemlerde yaşadığımız insanfsızlık, insansızlık, merhametsizlik dolu olayları yaşadım bir anda. O kadar iyi niyetle ve fedakârca yaklaşımlarınız neticesinde size gösterilen insana yakışmayan dilsel yaklaşım, ister istemez hayvanla bazı insanları mukayese yaptırmayı mecbur kıldı.
Hafiften ses yükselmesinden sonra Efe’min bir köşeye çekilip gözümüzün içine bakarak üzgün ve kırgın tavırları yine beni derinden etkiledi. Efe’me; “Sana mamanı veriyoruz, şunu yapıyoruz” seslenmek ve Efe’min sanki “niye yaptığınızı başa kalkıyorsunuz” masumluğuyla fırtınaya dönüştü bende. Aklıma yine yaşadıklarımız geldi. Sizin de başınıza gelmiştir belki de. Biri size bir çay ısmarlamıştır, bir şey hediye etmiştir ya da bir konuda yardımını istemişsinizdir ve o kişi size daha sonra yaptığı iyilikleri yüzünüzü ve kulağınızı tırmalar şekilde başınıza kalkar. Hele ki bu hareketi kendisince, kendine göre dini kaide ve kuralları almış birisinin yapması üzüntünüzü kat be kat fazlalaştırır. Elhamdulilleh yaptığımız şey değildir bu gibi şeyler ama dediğim gibi sıkça karşılaşmamız çok üzüntü verici.
Efe’m tipik bir kedi gibi davranıyordu. Bu davranışı bile bana başka başka şeyler düşündürdü. Etrafımızdaki insanları analiz etme duygu itişini yaşadım. Her insan, insan gibi yaklaşmıyor bize. Düşünce dünyasındaki hinlikler, menfeatperest davranışlar, komplolar ve kandırmacalı senaryolar üreterek üstümüze üstümüze oynamaları çok iç yakan şeyler. Herkesi kendimiz gibi bilip yaklaşmamızı fırsat bilen kimselerin fitne fesatları, darbe üzerine darbe indirmekten başka bir şey olmuyor. Görünüşte kazanan onlar oluyor ammaaaa…Peki, işin sonunda hesap gününün olduğunun hesap edilmemesi ya da unutulması, onları zarara uğratıyor. O kimseler maalesef çok akıllı! oldukları için hızlıca iflas edenler safına dahil oluyorlar.
Yine Efe’min bende perçinlediği bir düşünce ise herkesin kendi karakterine göre hareket etmesinin değişmeyeceği gerçeğiydi. Bildiğiniz gibi karakter insanda yedi yaşına kadar oluşan ve değişmesi neredeyse imkân dahilinde olmayan kişilik özelliğinin ana yapısıdır. Sorunlu ve bezdirici insanların çok eski arkadaşlarına ya da ailesine sorduğunuz zamanda; “ya bu gençken de böyleydi”, “ortaokul ve lise yıllarında da aynen böyle suratsız ve küfürbazdı” ifadelerini işitirsiniz. Can çıkar huy çıkmaz sözü tam buna uygun bir söz. Zaten atalarımızda bir şey söylemişse muhakkak üzerinde düşünülmesi gereken birşeydir. Bu nedenle insan ilişkilerinde karakter olgusu göz önünde bulundurularak, her şeye hazırlıklı bir ruh halini korumalıyız. Aksi halde hayal kırıklığı ve üzüntümüz çok fazla oluyor.
Çok şey var aslında ama son bir hususu da dile getirip yazımıza son vermek istiyorum. Bu husus da yapılan iyiliğeiylikle cevap vermektir. Sevgine sevgiyle cevap verilirse…
Güzel gören, güzel düşünen, hayatını güzelliklerle dolduran kimselerden olmamız duasıyla. Kalın sağlıcakla.
Gökmen CAN / Eğitimci-Sosyolog