Merhaba Dostlarım
Yazımıza güzellikler ve esenlikler dileyerek başlayalım. Bugün “konuşmak” üzerine konuşmak istiyorum. Aslında “yazmak istiyorum” ifadesi kullanılır ama yazdığım anlarda sizlerle konuştuğumu hissettiğim için bu ibareyi kullanmayı daha doğru buldum.
Evet, konuşmak insan açısından önemli bir özelliktir. Konuşmak belli bir dille sesli şekilde iletişim kurulmasıdır. Hayvanlar âlemindeki canlılar, türlerine has sesler çıkartarak iletişimlerini sağlarken biz insanlar konuşma olgusuyla sürdürürüz hayatımızı. Sevinçleri, hüzünleri, sıkıntı ve çözüm önerilerini, beklenti ve umursamazlıklarımızı hep konuşmayla ifade ederiz. Pekiya konuşamadıklarımız ya da konuşmadıklarımız?
Bu yazı aslında konuşamayanlar için kaleme alındı. Konuşmak istemeyenler, konuşmaktan kaçanlar, konuşunca bir şeylerin değişmeyeceğine inananlar öncelikle bu olumsuz tutumlarından vazgeçmeliler. “Kaç defa konuştum ama karşımdaki aynı, artık konuşmak istemiyorum” demek anlaşılır bir savunma ama denemeden, pozitif yaklaşmadan da direkt susma olayı kabul edilemez.“Susmak” bazen konuşmak kadar etkilidir ve doğrudur. Buna katılıyorum. Ama susulmayacak yerleri de bilip ona göre davranmak da çoğu sorunun çözüme kavuşması demektir. Korkmayın, çekinmeyin gece saat 03.00 bile olsa eşinizi kaldırın konuşun. Ertelemeyin. Çünkü konuşmadıkça anlatışlarınız hep bir eksik, hep bir yarım kalır. Konuşmadıkça karşımızdakiler nedenleri, niçinleri ve nasıllarıbilemeyeceklerdir. Konuşun; gerekirse karşınızdaki insanların gözüne bakmayın ama olanı olduğu gibi, düşündüğünüz gibi, yapmak istediklerinizi ve neden öyle yaptığınızı anlatın. Anlatın, çekinmeyin. Çünkü sizin davranışlarınıza anlamlandırma yapanlar “zanlara”göre hareket ederler ve hataya düşmeleri kuvvetle muhtemeldir. Bu olasılığı yüksek yanlışlık, diğer yanlışları ve algı bozukluklarını da peşinden getirir.
“Hocam, hep konuşamayanda mı eksiklik?” derseniz de konuşamayanlar kadar konuşmaya küstürenler ve susturanlar da eksiktirler. Bir düşünelim neden susmayı tercih ederiz?
-Suizanlar ağzımızı açtırmıyor.
-Önyargılar iletişim yolunu tıkamış.
-Sürekli bir hinlik başını almış gidiyor.
-Empatisiz yaşam tercihi ön planda.
-Menfaatperest davranışlar bizi uzaklaştırıyor.
-İnsani ilişki kuralları dikkate alınmıyor.
-Diller hep çatallı halleriyle kullanılıyor!
-Yalan üzerine ihtisas gerçekleri kabuğuna çektiriyor.
-Adâb-ı Muaşeret denilen şeyler tarih oldu. Bu tarih olmayla birlikte de beşerî münasebetlerde de olumsuzluklar aldı başını yürüdü.
-Ben merkezci tavırlar konuşacak istek bırakmıyor.
Bu türden sebepler o kadar çok ki…İnanın hemen hemen herkes bu ve benzeri şeylerden dert yanar. Doğrudur da.Ama biz kendimizden mesulüz. Yakın aile ve akraba çevrelerinden başlayarak bize emanet edilenlerden mesulüz.
Konuşmayı tercih edeceğiz. Susmak yerine anlatacağız. Anlatırken de dilimizi yapıcı kullanacağız. Hakaret eder ya da yargılar şekilde değil de anlama odaklı ve çözümsel yaklaşım olgunluğuyla konuşacağız. İnsanların sorusu ya da sorunları olduğunda size gelmeye çekinmeyecekleri tarzdaki yaklaşımları göstererek konuşmalıyız. İtham edici değil, çözümleyici konuşmalıyız.
Konuştuğumuz kimse kendisini yanımızda değerli hissedecek. Bize giysimizden ötürü değil, insanlığımızdan dolayı değer verip yanımızda olmayı tercih edecek.
Konuşmayı seçtik ve zor da olsa konuştuk diyelim; sonra ne olacak? Konuştuğumuz ve çözdüğümüz her sorun hayatımızarahatlama olarak yansıyacaktır. Geceleri uykularımız kaçmayacaktır. Gün içinde dikkatimiz dağılmayacak, stresli bir günden uzak eve huzurla ve mutlulukla gideceğiz. Kendine yetmenin verdiği güvenle işlerimizde başarı sağlayarak yükselen bir performans sergileyeceğiz. Aynaya her baktığımızda barışık olduğumuz, iyimser baktığımız, güvendiğimiz birini görüp çözümü nasip eden Yüce Yaratıcıya şükredeceğiz.
Kalın sağlıcakla…
Gökmen CAN / Eğitimci-Sosyolog