Çok sevdiğim birinin sosyal medya hesabındaki paylaşımı beni çok etkiledi. Paylaşımlarını dikkatle takip ettiğim kişilerdendir kendisi. Sosyal medya kullanım siyasetini de çok severim. Siyaset deyince yanlış anlaşılmasın sakın. Hayatı yaşamanın stratejileri anlamında söylüyorum. Evet, paylaşımını diyordum; çok beğendim ve çok etkilendim. Paylaşımdaki ifade aynen şöyle:
“Yaptığın her iyiliği belgelemene gerek yok.
Allâh bu görevi meleklere verdi.”
İster tek ister çok kelimelerden oluşsun, bazı cümleler insanda iz bırakır. Duyduğunuz ya da okuduğunuz anda mıh gibi saplanır dimağınıza. Belki bildiğiniz bir şeydir ama onu, o denli etkili kılan şey belki deo günlerde sizin o sözle ilgili şeyler yaşamanızdır. Ama sebep ne olursa olsun, güzel sözün alıp götürmesi ve eğer kıssadan hisseyi de alabiliyorsak günün son dakikaları bile olsa kârlı çıkmışızdır unutmayalım.
Gelelim meselemize, yani cümlemizin anlattıklarına: Cuma namazlarından önce vaaz-u nasihat verilir. Hocalarımız sohbetlerine başlarken Âli İmran sûresinden bir âyet okurlar. Âyet “Siz beşeriyete gönderilmiş en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder, kötülükten de nehyedersiniz.” (Âli İmran/110)
Yine aynı sûrenin 104. âyetinin de anlamı şöyledir: “İçinizde insanları hayra çağıracak, iyiliği emredecek, kötülükten alıkoyacak bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.”
Aklıma Efendimizin SallallahuAleyhivesellem’in bazı hadisi şerifleri geldi.
–Din kardeşine güler yüz göstermek, iyi şeyler öğretmek, kötülük yapmasını önlemek, sorana yol göstermek, sokaktaki zararlı şeyleri temizlemek, birer sadakadır. (Tirmizi)
–Müslüman, Müslümanın kardeşidir. Onu incitmez, üzmez. Bir kimse bir Müslümanın kusurunu örterse, Allah-uTeâlâ, kıyamette onun ayıplarını, kabahatlerini örter. (Buhari)
Bu âyetler ve hadisi şerifler sadece okuduğum sözden sonra aklıma ilk gelen şeyler oldu. Doğrusu ifade çok sarsıcı ve kendine getirici. Yani iyiliği yap, evet yap ama duyurmaya gerek yok. Sağ elin verdiğini sol elinin görmediği insanlarla dolu bir toplumun devamıyız ama ne yazık ki iyilik denilen şeylerin yapılma yarışında, ellerimiz fotoğraf çekme butonuna gider, anında paylaşır hatta canlı yayında bas bas bağırır hale geliriz. Halbuki çocuklarımıza iyilik yapma noktasında her zaman şu nasihatleri veririz: “Salih Müslüman kendine iyilik edene de iyilik eder, kendine kötülük edene de iyilik eder.” Yaptığımız iyiliği göze sokarcasına ya da birilerine ispatlarcasına yapmak hem kişinin kendini yorar hem de olumsuz eleştirilerin merkezine koyar ve istenmeyen şeyler olur.
Bir kişinin sorununun çözümünde sana lütfedilen gücü ve nimeti kullanmış ve tanıyıp tanımamana bakmadan sadece Allâh rızası için o insanı müşkül durumundan tutup çıkarmışsan sonrasında başa kalkmak tabiki de ayıp bir şeydir. Belki karşımızdaki o iyiliğe iyilikle cevap vermeyecek. Belki de onun karşılığında güzel bir davranış da görmeyeceksiniz. Ama iyilik denilen şeyi yaptıktan sonra, “Ben adam için ne yaptım, hangi durumdan kurtardım ama kendisinin yaptığına, söylediğine bak!” diye başkalarına anlatmayı, ifşa etmeyi bırakın, çünkü bu durumu kendinize bile söylemeniz üzücüdür.
Değerli dostlar, merak etmeyin; yapılan hiçbir hayırlı amel heba olmaz. Kötülüklerin de amel defterlerimize yazıldığını unutmayalım. “İyiliği yap denize at; balık bilmez ise Hâlık bilir” diyen atalarımız teslimiyeti yaşayarak bize örnek olup, yol göstermişlerdir. Biz, bize yakışanı yapmakla mükellefiz. Hani kendimizce söylediğini, tatbik etmediğini düşündüğümüz insanlara bile önyargısız yaklaşarak empatik davranışlarda bulunmalıyız. Kaybedecek bir şeyimiz olmaz. Çünkü niyetimiz iyilik yapmaksa ve bunda da gerçekten “Allâh’ın rızasını kazanma” düşüncesi varsa; “Yaptığın her iyiliği belgelemene gerek yok, Allâh bu görevi meleklere verdi.” diyerek kalbimizdeki huzuru bozmayalım.
Allâh, herkesi herkesten daha iyi bilendir.
Kalın sağlıcakla…
Gökmen CAN / Eğitimci Sosyolog