
Her gün farkında olmadan soluduğumuz hava ile, yediklerimizle ve içtiklerimizle vücudumuza minik plastik parçacıkları alıyoruz. Bunlara mikroplastik diyoruz.
Boyutları beş milimetreden küçük olabiliyorlar
Yıllardır denizlerde, nehirlerde, toprakta bulunduğu bilinen bu parçacıklar, sadece çevre sorunu ve kirliliği değil; doğrudan sağlık sorunu haline geldi. Son bilimsel çalışmalar, mikroplastiklerin insan vücudunun sekiz farklı organ sisteminde bulunduğunu ortaya koyuyor: kalp-damar, sindirim, endokrin, deri, lenf sistemi, solunum, üreme ve idrar yolları… Hatta anne sütünde, kanda, idrarda ve bebeklerin ilk dışkısında bile tespit edilmiş durumda.
Daha da çarpıcı olanı, geçen yıl yayımlanan bir araştırmada, mikroplastiklerin beynimizdeki koku soğancığında (olfactory bulb) bulunduğu ortaya çıktı. Yani bu parçacıklar, burnumuzdan girip, koku sinirleri üzerinden doğrudan beyne ulaşabiliyor. Normalde beyni koruyan kan–beyin bariyerini aşmak çok zordur. Ancak mikroplastikler bu engeli dolanarak en hassas bölgelerimize kadar girebiliyor.
Neden Tehlikeli?
Mikroplastikler sadece plastik değil; üzerlerine çevreden toksik kimyasallar, ağır metaller ve hastalık yapıcı mikroorganizmalar da tutunabiliyor. Vücudumuza girdiklerinde şu riskleri taşıyorlar:
Mikroplastiklerin başlıca kaynakları şöyle özetleyebiliriz: Tek kullanımlık plastik şişeler ve gıda ambalajları, Sentetik elyaflı kıyafetlerin yıkanmasıyla suya karışan mikro lifler, Kozmetiklerde kullanılan mikro boncuklar, Lastik aşınmasıyla yollara ve havaya karışan partiküller.
Ne Yapabiliriz?
Mikroplastikler görünmez olabilir, ama etkileri görünmez değil. Bugün çevrede gördüğümüz plastik atıklar, yarın hücrelerimizde, beynimizde olabilir. Bu sessiz işgali durdurmak için hem bireysel hem toplumsal adımlar atmak zorundayız. Çünkü plastik kirliliği sadece çevre meselesi değil, gelecek nesillerin sağlığı meselesidir.
Prof. Dr. Hamdi TEMEL