Okumaya başladığınız bu makale; eleştiriye tahammülsüz, “ben bilirim” anlayışıyla hareket eden, bulunduğu toplumun temel dinamiklerini göz ardı eden, kibirli ve manipülatif bireylerin kişilik yapısını ele almakta; bu kimselerin sosyal yapılarda meydana getirdiği tahribatı psikolojik, sosyolojik ve ahlaki boyutlarıyla ele almaktadır. Bu tür kimseler iktidar ve güç çevrelerinde elde ettikleri konumlar, sadece kişisel zararlarla sınırlı kalmayıp kolektif bozulmalara, adaletsizliğe ve kurumsal yozlaşmaya da kapı aralamaktadır.
Hemen her toplumda ortak bir ahlaki ve kültürel payda bulunur. Bu payda, kişler arasında empatiyi, adaleti ve toplumsal sorumluluğu teşvik eder. Ancak son yıllarda; eleştiriye kapalı, farklı fikirlere tahammülsüz, çevresindekileri değersizleştiren, hatta kumpaslarla bertaraf eden kişilerin ön plana çıktığı gözlenmektedir. Bu kimseler, sadece kişisel düzeyde sorun oluşturmaz; aynı zamanda çevrelerine yaydıkları kibirli tutumlarıyla kurumsal çürümenin ve toplumsal bölünmenin de müsebbibi olurlar.
Patolojik Kibir ve Narsistik Kişilik Bozukluğu
Bu hasta kişilerde en sık rastlanan yapı, narsistik kişilik bozukluğudur. Bu kişilerde:
Bu özellikteki kişiler, kendilerine yapılan en yapıcı eleştirileri dahi kişisel saldırı olarak algılar ve tehlike olarak görürler. Böylece yakın çevrelerini ya sessizliğe zorlarlar ya da tehdit olarak görüp tasfiye ederler. Bu, kişisel değil kolektif suskunluğa ve çürümenin meşrulaştırılmasına neden olur.
Kumpas Kültürü ve Paranoid Eğilimler
Kibirli ve kontrol odaklı kişilerde sıklıkla paranoid düşünce yapısına da rastlanır. Bu kimseler, çevresindeki insanlara güven duymaz ve onları potansiyel tehdit olarak algılar. Bu durum, çıkarlarını korumak adına:
Özellikle örgütsel yapılarda bu tip kimselerin varlığı, liyakat sisteminin çökmesine, korku ikliminin oluşmasına ve üretkenliğin yok olmasına neden olur.
Toplumun Dinamiklerinden Kopukluk ve Kültürel Uyum Sorunu
Bu kişiler çoğu zaman içinde bulundukları topluma yabancıdırlar. Halkın değerlerini anlamaz, aşağılar ya da istismar ederler. Bu kopukluk, halk nezdinde güvensizlik oluşturur ve yönetici-yönetilen arasındaki bağları koparır.
Bu kişilerin kullandığı dil:
Bu da toplumsal iletişimi zehirler. İstişare, müzakere ve ortak akıl gibi kavramlar bu yapıların içinde ya hiç barınamaz ya da göstermelik hale gelir.
Sosyolojik Tahribat: Kurumsal ve Toplumsal Bozulma
Bu kişilerin yer aldığı kurumlarda:
Zamanla bu yapı:
Uzun vadede bu durum, toplumda geniş bir yılgınlık ve umutsuzluk üretir. “Doğru olan değil güçlü olan kazanır” algısı yaygınlaşır ki bu, ahlaki çöküşün en açık göstergesidir.
İslami ve Ahlaki Perspektiften Ele Alış
Kibir, Kur’an’da birçok kez yerilmiş ve şeytanın kibri örnek gösterilmiştir. “Ben ondan üstünüm” diyerek Hazreti Âdem’e secde etmeyi reddeden şeytan (El A’râf/12), kıyamete kadar kibrin ve itaatsizliğin sembolü olmuştur. Peygamber Efendimiz Aleyhisselam şöyle buyurmuştur: “Kalbinde zerre kadar kibir bulunan kimse cennete giremez.” (Müslim, Îmân, 147)
Kibirli, istişareden uzak, halkını hor gören bir anlayış; İslam’ın öngördüğü yönetim anlayışına aykırıdır. Peygamberlerin tamamı halkla iç içe, tevazu sahibi ve hakkaniyetli kimselerdir.
Önerilerimiz
Bu kimselerle mücadele kişisel değil, toplumsal bir sorumluluktur. Aşağıdaki ilkelerin öne çıkarılması büyük önem taşır:
Kibirli kimseler, kısa vadede güçlü görünseler de uzun vadede bir çürüme mekanizmasıdırlar. Bu yüzden, sadece eleştirmek yetmez; aynı zamanda ahlaki ve yapısal bir karşı duruş geliştirilmelidir.
Kalın sağlıcakla…
Gökmen CAN / Eğitimci Sosyolog